Geçen haftadaki sayfa görünümleri

17 Ocak 2012 Salı




       Kalp, Allah'ı sevmek için yaratılmıştır.

     Bu yüzden sevglisi "O" değilse kulluğu

     başkasınadır.
                                             
                                                 İbn-i Cevzî

8 Aralık 2011 Perşembe

"İnsanları tanımak için tüm gücünüzü verin ama tüm sevginizi vermeyin, Onları tanımaya başladıkça verdiğiniz sevgiye acıyacaksnız" demiş Mevlânâ.

Sevgi hani şu Malcom-X in zencinin beyazın birbirine "Kardeşim" diye hitap edilmesindeki şaşırışı ileYunus Emrenin Yaradılanı sevdik Yaradandan ötürü sözünün ortak paydası..

Sevmek hani faniyi, Bakiyi...

Sevmek belki de hani Rabbim yaratmış ki değeri, sevgiyi hak ediyordur deyip sevmek. Hani bir de Rabbin katındaki değere mutabık senin de yanında artan değere karşı duyulan sevgi..

Başta verdiğimiz sevgi belki de sonda verdiğimiz sevgiye eşit olduğunda nice pişmanlıklar, hayal kırıklıkları peş peşe geliyor.

Mutedillik yolunda yürümeye çalışırken hangi işimiz itidal ki? Verdiğimiz (beklediğimiz) sevgi de itidal olsun!

Mevlânâ... Amenna ve saddekna... Tüm sevgiyi hak eden insan değil (Belki de anbean unutuyoruz) biz sadece sevgileri olur olmaz yerlerde kapı eşiğinde süpürülsün diye vermişiz (ya da bize açılan kalbin sevgisini kapı eşiğinde bırakmışız).

Ama Aslına versek sevgimizi tüm kalbimizle nolur ki?
Neler olmaz ki?
....
Kapı eşiğinde kalırız yine belki ama en azından kapı eşiği Rabbin kapısının eşiği olur. Hulusi Efendi der ki Peygamberimiz (SAV)'e kapının eşiğinin tozu olayım. Artık bakmak lazım yanlış sevdalar belki ASIL sevdayı bulmaya vesile, ama vesile değilse niye?

Tanımak için sadece gücümü kullanacağım ey insan, çünkü kalbin asıl sahibinin yerini işgal etmeye hakkın yok.

25 Ekim 2011 Salı

Yoldadır âdem her dem

Yoldadır âdem hem de her dem ama bazen yoldanlık daha iyi hissedilir hani... Hani 4 teker üstünde gittiğimizde yolcuyuz deriz. İçinde nice meşakkat vardır, ama meşakkata sabır, biliriz ki yolun sonuna ermeye müsebbibtir ya da en azından hacca giden karınca misali gidersin, samimisindir, o yola kendini vermişsindir, yolun sonu olmasa da selamettir sonu. Ama arada bu samiyetin hiç mi denenmez? Denenir elbet. Yol=imtihan, imtihan da için de binbir çeşitle..
Rabbim girdik bir yola, başlangıçlarla yolun ara sokakları değişiyor... Sen utandırma, hakk ile çıkmayı nasip eyle, vesileleri amaç edindirme. (Amin)

13 Ekim 2011 Perşembe

İslam nuru ile bakmayınca evet yalnızım/yalnızsın/yalnız...



Hayata olan umudunu yitirdiğinde isterse bir "anlık" olsun YALNIZ değilsin. Bilmiyorum nasıl "yalnızlık" söyleminin kurbanı olup ortalarda ne yapacağını bilmeyen bir pervane gibi dolanıyorsun ki?Ylnızlık nedir ki? İstediklerinden, sevdiklerinden mi ayrılıktır? Peki istediklerin, sevdiğin şeyler ne ki bu kadar "yalnızlık" hissediyorsun? Araba mı, ev mi, iş mi, anne ya da baba mı, yoksa beraber dünyaya saplanmayı düşündüğün bir can/an mı (Aslında anlam temaşası oldu dünyalık ve can/an yanyana) ya da benim aklıma gelmeyen senin zihnindeki gönlündeki dünyalık her ne ise ondan ayrılık mı? Ya Allah aşkına bak ya ne uğruna yalnızım diyorsun ve bu söylemde diretiyorsun?


Hiç değilsin ki, sen Allah’ın halife olarak yarattığı bir âdemsin. Hiç değilsin ki bak değer verilip yaratılmışsın, vücudunda nice hikmet mevcut. Hiç değilsin ki başıboş bırakılmış, (estağfirullah) kuduz köpek gibi dolanmaya gelmemişsin ki dünyaya. Hiç değilsin işte… Bir görevin, sorumlu olduğun bir şey belki de tek şey var "KULLUK" (Ben insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım Zariyat 56)


Bir hadiste Peygamberimiz (sav)  “Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe (tam ) iman etmiş olmaz.” buyuruyor.


Acaba bu hadis bizim dünyalık zevkler arasında nereye oturur? Peygamberimizi sevmek Allah'ı sevmektir. "Ey Resulüm, de ki: “Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir (çok affedicidir, engin merhamet ve ihsan sahibidir)."


Eğer biz dünyalık sevgileri ön plana çıkarıp Allah, Rasul sevgisini geride bırakıyorsak tabiki yalnızız. Yok, eğer "Ben Müslümanım" deyip bunu lafta bırakmıyorsan hani yalnızlığın? Şah damarından yakın Rabbin seninleyken yalnızlık dırdırını kim ede, kim dinleye...




24 Ağustos 2011 Çarşamba

Çöl hayatımız

Ramazan; dillerimizde 11 ayın sultanı olarak yer eden...
Ramazan; içinde kelamullahın indiği BİN aydan daha hayırlı olan gecenin bulunduğu, günahları silip süpürmeye en güzel fırsat olan ay...
Ramazan; kelamda nice yer alırken, sadrda tıkanan; hareketlenme bir kenara, bir kıpırdamadan dahi noksan...
Ramazan; gönüller coşmayı beklerken, diller bereketli geçsin dualarını ederken...
Ramazan; biz bir bütünüz mesajının gerilerde bir ütopya olarak kaldığı...
Ramazan; teravih dediğimiz bi yanda da bizi gece hayatına hazırlama denemesinden yüz çevirdiğimiz...
Ramazan; ...

Ritüel haline gelmiş, bedenin birşeyler yaptığı ama akıl-kalp-beden bütünlüğü yakalanmadan nice sadır olan ef'aller... Bütün nokta burda herhalde. Ya gelenekvari hareket ediyoruz ya da bilinçli ama gönülsüz. Ha haksızlık etmiyeyim bilinçli, tam gönüllü hareket edenler de var ama bu şahsiyetler nadir. Rabbimiz sayılarını artısın. Bulunduğu yerde dost edinilesi, umulur ki insibağ olur da biz de o minvalde oluruz.
İmtihan içinde nice var olan imtihanları değerlendirirsek nimet; yoksa külfetten öte değil. Ramazan da imtihanın her yıl 1 ay süren, nimet olarak kullanana nefsi tezkiye, külfet olarak kullanana alışkanlık halinde tutulan, boşuna açlık susuzluk hali ya da diğer 11 ayla bi farkı olmayan sıradan günler topluluğu.
İhsan Eliaçık'ın yazılarından biri şöyle başlıyor: "Bedevî, çölde yaşayan köylü demek değildir. Bedevî, kendi iç dünyasında çöl hayatı yaşayandır. Servet ile gözü kararan, para ile merhametsizleşen, içine düştüğü bu mal ve meta vahasından ötekini göremeyen; açın iniltisini, öksüzün ağlamasını, yoksulun çığlığını duyamayan herkes çölde yaşayan bir Bedevîdir. Çöl Arabistanda değil; içimizdedir. Bedevînin içi çöldür, içi..."
Biz bedeviliğin neresindeyiz? Şu mübarek ayda gözümüz yaşarmaya, alnımız secdelere kapanmaya, gönlümüz zikrullaha muhtaç, yani hâlâ içimizde çöl hayatı pervasızca hüküm sürerken "Ben bedevi değilim" diyebiliyor muyuz? Sahabe-i Kiram'ın çoğuna bedevi denirken acaba Ramazan'ı en güzel şekilde ihya eden onlar mı bedevi yoksa tabiri caizse zikrullahtan ayrı kalmış, gülistanından kesilmiş artık adı odun olmuşken, ğayrullahla taşlaşmaya başlamış belki de kaskatı kesilmiş biz mi bedeviyiz?
Bana göre çağın hastalığı cehl-i mürekkeplikten, "en iyi şekilde bilirim ama yapmam"a döndü, hani gönlümüz çamaşır suyunda bekletiyor ak pak ya! Biliyoruz yapmaya engel ne? İmtihanın sonu hüsranla mı sonuçlansın?
Artık içimizdeki çölde seraplardan usanmadık mı, Aslolana teslim olup aslı yaşamak varken? Çölün bir yerlerinde vaha olmalı ya da çölün bir sonu... Ramazan vahaya, çölün çıkışına götüren, ihyayı bekleyen bir meşale timsali...
Mutasavvıfların tavsiyeleri olur ya hani ama bunu başkalarına değil de kendi nefislerine söylemişlerdir. Bizimki de bu hesap, bu satırlar şeytanı uzaklaştırmaya çalışarak nefsimin kalbime olan hitabından ibaret. Selametle...